9 Mayıs 2013 Perşembe

Ölmeden Önce Oynanması Gereken Oyunlar II

İnsanın belki hayatını değiştirmeyen (evet, bir hayatımdeğişti.com değilim) ama hayata bakış açısını bir süreliğine de olsa değiştiren ne çok şey var. Kitap, film, oyun, müzik, dizi, seyahat... İşte tam da bunları düşünüyordum ki, yine benim için klasik olmuş, en azından 2 yılda bir oynadığım bir oyun geldi aklıma ve kurdum: The Longest Journey. Bu oyunla maceramız 2000 yılında yaz tatilindeyken, dayımın bilgisayarında başladı; dayım düzenli olarak Level dergisi alıyordu ve o zamanlar ne bütçemiz, ne de torrent gibi teknolojiler olmadığından, dergiden çıkan CD'lerdeki oyun demolarını, Unreal Tournament ve The Sims'ten kafamızı kaldırdığımız zamanlarda mutlaka oynuyorduk (ve yine Hande, Busem ve ben olmak üzere çoğulduk). The Longest Journey'i ilk oynadığımızda, demo versiyonu olmasına rağmen bizi çok etkiledi; o kadar ki, oyunun demosunu o yaz birkaç kere bitirdim. Şimdi düşünüyorum da, bunun sebebi sanırım başkahraman April Ryan'ın hayattaki amacını arayan genç bir kadın olmasıydı.

April Ryan

April Ryan, ailesiyle ilgili sorunları olan, tek başına yaşayan, zeki, çoğu zaman iğneleyici espriler yapan 19 yaşında bir sanat öğrencisi. Aynı zamanda da parasız bir garson (ilk oynadığım zamanlarda henüz garsonluk yapmamıştım, ama belki de bu mesleğe sıcak bakmamı sağlayan bu karakter olabilir). Kısacası April, bağımsız ve özgür ama aynı zamanda amaçsız. İşte hikayenin özü aslında burada başlıyor; April hayatının en uzun yolculuğuna, her ne kadar farkında olmasa da, önemli bir amaç için çıkıyor: kendini bulmak. Oyun boyunca (ki süresi 40 saat civarında) April'ın kendisini, hayatı ve dünya(lar) düzenini sorgulayışı, oldukça eğlenceli ve gizemli bir hikaye şeklinde sunuluyor. Başkahramanımız, yaşadığı dünyaya (ki bizim dünyamızın gelecekteki oldukça endüstriyelleşmiş bir versiyonu) paralel başka bir dünyanın varolduğunu, ve bu dünyalar arasında geçiş yapabildiğini öğreniyor ve macera başlıyor. Bunu söylerken gerçek bir maceradan bahsediyorum, ejderhaların, büyücülerin, simyacıların ve bunların yanında kaos fırtınasının, saf mantığın dahil olduğu bir macera bu.

April yaşadığımız dünya (Stark) ve paralel evren (Arcadia) arasında geçiş yaptıkça ve hikaye ilerledikçe elbette beni bir macera oyununda en çok eğlendiren kısım da oyuna ekleniyor: Yan karakterler. Özellikle April'ın bir nevi yoldaşı haline gelen konuşan karga "Crow", hala her oynadığımda aynı esprilere tekrar tekrar gülmemi sağlıyor. Bunun yanında Arcadia'da birçok nev-i şahsına münhasır fantastik karakterle tanışıyoruz; oyunun yapımcısı Ragnar Tornquist ve ekibinin yaratıcılıklarını konuşturdukları nokta özellikle burası. Eğlenceli, absürd, hatta kimi zaman duygusal diyaloglara girdiğimiz yan karakterlerin her biri, April'e kimlik arayışında yepyeni perspektifler sunuyor.

The Longest Journey, yine klasik bir point-and-click adventure oyunu; zaman zaman karakterlerden bazı görevler alarak, bazen de ana hikaye doğrultusunda, item kullanarak/birleştirerek ve bulmaca çözerek ilerliyoruz. Senaryo, oyunlara, kitaplara ve filmlere yapılan göndermelerle dolu; bir kitaplıkta Yüzüklerin Efendisi üçlemesine rastlıyor, April'ın oyuncak maymununun adının Constable Guybrush (Monkey Island oyun serisine ithafen) olduğunu öğreniyorsunuz. Diyaloglar da, Star Wars, Star Trek, Monthy Python gibi filmlere yapılan saygı duruşlarıyla dolu. Ayrıca, bir çeşit anti-ütopik dünya olan Stark'ta, hayatım boyunca beni en çok etkileyen antagonistlerden biriyle karşı karşıya geliyoruz; kaosundan tamamen ayrılmış, saf mantık. Hikayenin temelinin dengeye dayanıyor oluşu da, April ve oyuna dair geri kalan her şey arasında büyük bir paralellik yaratıyor. Stark ve Arcadia, kaos ve düzen, sihir ve bilim, rüya ve gerçek arasındaki denge, April'ın kendi karakterini ve hayattaki yerini belirleyişinde etkili oluyor.

Hikayenin detaylarına daha fazla girmeden, burada bitirmek istiyorum bu yazımı (çünkü devam edersem bu oyun hakkında kitap yazarım, o kadar seviyorum). The Longest Journey, bana göre şimdiye kadar yapılmış olan bilgisayar oyunlarının içinde en derin senaryoya sahip olanlardan biri. O yüzden sizi baştan uyarayım; bu, zaman geçirmek için oynanabilecek bir oyun değil. Ama fantastik bir evrende genç bir kadının kendini ve hayatı sorgulayışını eğlenceli bir biçimde deneyimlemek, zeka ve yaratıcılıkla oluşturulmuş hikaye(ler) ve kahramalarla tanışmak, kısacası uzun bir yolculuğa çıkmak isterseniz, The Longest Journey tam size göre.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder